22 Nisan 2016 Cuma

Çiçekler açarken Bozcaada



Normalde tur şirketleri ile turlara gitmeyi tercih etmem, kafama göre gezmek, gezilerde günümü kendim planlamak isterim ama Tamzara Tur'un Mustafa Ertekin eşliğinde gerçekleştirdiği "foto safari" turlarını kaçırmamaya çalışıyorum, siz de kaçırmayın derim çünkü fotoğraf çekimine dair çok şey öğreniyor insan :) Yok yok reklam yapmıyorum, bence en az bir kere herhangi bir fotoğraf safari turunu denemelisiniz, hatta fotoğraf çekimine karşı ilginiz yoksa bile denemelisiniz, turdan sonra ilginizin artacağı garanti.
Hafta sonu Bozcaada foto safari turunu görünce hemen atladım, Bozcaada'ya daha önce gitmemiştim ve nedense internetten araştırma da yapmadım, ne ile karşılaşacağımdan tamamen habersiz bir şekilde yola çıktım yani :) 
Öncelikle Bozcaada çok uzakmış, Cuma akşamı 22.30'da bindik ve ertesi gün 10.30 civarında Bozcaada'daydık, 2 feribotla gidildiği için, özellikle Bozcaada feribotu saatleri yüzünden oldukça uzun sürüyor gitmek. Bu arada sabah 10 feribotu için saat 8'de Geyikli'de Bozcaada feribot kuyruğundaydık, bu feribota binemezsek bir sonraki feribot saat 14.00'de ve uzun bir feribot kuyruğu oluyor, yani demem o ki, 10 feribotu için en geç 8.30'da feribot kuyruğuna girmek gerekiyor ne yazık ki. Geyikli'de feribotu saatini beklerken, etrafı gezip, kahvelerimizi içtik.
Adalılardan öğrendiğimize göre yazın bile çok nadir ek sefer koyuyorlarmış, bu da adalıların problemlerinden biri. Feribotu Gestaş firması işletiyor ve bu problemlere pek kulak vermiyormuş. Neyse, uzun bekleyiş sonunda nihayet Bozcaada'ya vardık ve otele eşyaları bırakıp, fotoğraf turumuza başladık. Önce sokakları gezdik, Bozcaada'da 2 tane mahalle var, biri Rum Mahallesi, biri Türk Mahallesi. Rehberimizin söylediğine göre adada hala zaman zaman ikamet eden 9 Rum varmış ve Rum mahallesindeki bütün mekanlar da Türkler tarafından işletiliyor. Ada nüfusu kışın 2000 kişi civarlarında, turizm sezonunda bu sayı 10.000'lere kadar çıkabiliyormuş. Sokakları gezerken çok eğlendik :)







Bozcaada sokaklarına bayıldım, sokaklardaki, evlerdeki, kapılardaki, bahçelerdeki, kafamı nereye çevirsem oradaki tüm detaylara, ufacık ayrıntılara aşık oldum. Yaşadığın yeri, her gün geçtiğin sokakları güzelleştirmek, hayatına değer katmak çok basit aslında. Biz büyükşehirlerde, her günü koşuşturmayla geçirirken ne çok güzellikten uzak kalıyoruz farkında bile olmadan, ne kadar kalitesiz yaşıyoruz... Oysa yerden topladığı 7 taş, 3-5 çöple çiçek yapıp, duvarına yapıştıran güzel insanlar var dünyada.
Kediler ve şiirler... Bozcaada halkı kesinlikle kedileri ve şiirleri seviyor :)


Sokaklardan çıkıp limana doğru gittik, güzelim sandalları, masmavi denizi izledik.

Bozcaada anakaraya yakınlığı dolayısıyla yüzyıllar boyunca istilaya açık bir şekilde yaşamış, o yüzden büyük ve görkemli bir kalesi var, muhtemelen en iyi korunmuş kalelerimizden birisi. Gerçi Fatih Sultan Mehmet döneminde kalıntıların üzerine neredeyse yeniden yapılarak bugünkü halini almış, Venedik-Osmanlı mücadeleleri sırasında tahribata uğrasa da 1800'lü yıllarda yeniden onarılarak korunmuş. Kayalıkların üzerindeki duruşuyla gerçekten görkemli görünüyor. 
Sokakları dolaştıktan sonra otobüsümüze atlayıp, adanın güzelim koylarını dolaşmaya başladık, adada denize girmek için gerçekten çok güzel koylar var, bazılarına merkezden dolmuşlar gidiyor ama dolmuş gitmeyen harika koylar da var. Hava soğuk olur diye mayo götürmemiştim yanımda ama hava çok sıcaktı, bu yıl mevsim normallerinin çok üstündeymiş zaten havalar.
Ünlü Ayazma Plajı;


Akvaryum koyu;

2015 yılında soğan dolu taşıma gemisinin karaya oturduğu ünlü Beylik koyu; gemi hala duruyor, biraz çürümüş, paslanmış, muhtemelen de daha uzun yıllar duracak...
Bozcaada gerçekten harika koylarla dolu. Ama hepsini gezmeye fırsat bulamadık çünkü gün batımını izlemek üzere Polente tepesine gitmemiz gerekiyordu. Polente tepesini ve Polente tepesinden gün batımını çok sevdik, hazırlıkları yapıp, tepeye doğru yola koyulduk. Gün batımını izlemeye çok insan geliyor, güzel bir yer bulmak için biraz erken gittik ama gittiğimize değdi doğrusu. Tamzara turun bize bir de sürprizi oldu, Polente tepesinde ufak bir masa hazırlandı ve Ezine peynirleri, inanılmaz lezzetli zeytinler ve zeytinyağı, Bozcaada'nın ünlü ekmeği ve şarabıyla gün batımını beklemeye başladık :)

Fotoğraf turlarının avantajlarından biri de grubun içinde çekimler için harika modeller bulabiliyor insan;
Güneşi batırdıktan sonra "Oooo adaya gelmişken rakı-balık yapmadan gidilmez" diyerek Rum Mahallesindeki mekanlardan birine oturduk ve Bozcaada'da fiyatların genel olarak pahalı olduğunu öğrenmiş olduk, fiyatlar pahalı arkadaşlar, sezon dışı olduğumuz için mi acaba diye merak ettik ama rehberimiz fiyatların her zaman pahalı olduğunu söyledi. Ayrıca servisler de fazla yavaş, bu da normalmiş, insanlar Bozcaada'yı bu şekilde kabul etmiş. Balık yemeden önce mutlaka fiyatları görün ve pazarlık edin yoksa hesabı öderken uçuk bir fiyatla karşılaşabilirsiniz. 
Ertesi sabah sokakları bir de sabah saatlerinde görelim diyerek, tekrar dolaşmaya başladık, ben yine detaylara takıldım, yine aşık olup, adada yaşamak istedim.
Bu arada adada 2 Cami ve 1 Kilise bulunuyor.



Saat 12.00 feribotu ile döneceğimiz için ünlü Ada Cafe'de oturup, Bozcaadanın Gelincik şerbetli sakızlı muhallebisinden yedik, ben sevdim :)
Bozcaada'da çeşit çeşit reçel satılıyor, mesala karpuz kabuğu reçeli, bal kabağı reçeli, gelincik reçeli gibi değişik reçeller de var. Hepsinin tadına baktım, fiyatlar da uygun. Ayrıca bağları gezdik, şarap tattık, Bozcaada'dan elimizde çeşit çeşit poşetlerle ayrıldık :)
Bu arada Geyikli'de İlyada firmasının fabrika satış mağazasına gidip lezzetli zeytinyağı ve zeytinlerinden almayı da unutmadık, sanırım gezi herkes için biraz pahalıya patladı.
Bozcaada'yı çok sevdim, Eylül'de bir gezi daha olacakmış, sanırım ona da gideceğim. Gitmediyseniz havalar çok da ısınmadan Bozcaada'yı bir keşfedin derim, sokaklardaki ayrıntılara aşık olun, hayatı güzelleştiren güleryüzlü adalılara en derinden bir selam verin..